Gündem, Slider, Umut Yazıları

Bostancı Manifestosu – Ethem Güney

Komutan Yılmazkaya’nın devrimci savaş çizgisi ve manifestosu yasaklı 1 Mayıs alanında sökülen kaldırım taşlarında, Gezi kıyamının kitlelerinde ve Kobane’ye akan nehirde kendi anlamını buldu.

V. I. Lenin, Pravda’nın 16 Nisan 1924 tarihli sayısında yayınlanmış olan “Yüksek Bir Dağa Tırmanmak Üzerine” başlıklı yazısında öncünün yalnızlığını şairane bir üslupla anlatır. Lenin bizleri çok yüksek, dik ve henüz keşfedilmemiş bir dağa tırmanan dağcıyı tahayyüle davet eder. Dağcı, henüz zirveye ulaşmış değildir; hatta önünde kat ettiği yoldan fersah fersaha daha uzun, daha engebeli bir yol vardır. Sarp kayalar ve tırmanmaya fırsat tanımayan gaddar coğrafyanın kuşattığı dağcı, yalnızca kendisiyledir. Keşfedilmemiş, daha önce çıkılmamış bir yükseklikte bir başınadır, bu bir başınalık avangartın kaderidir. Tarihte hep böyle olmuştur. Kızıldere’den, Ekim’e coğrafyaların tüm devrimci momentlerinde sıkılmış ilk kurşunlar hep bir başınadır. Ancako kurşunların namlu sesleri gelecekte yankılarını sürdürür.

Avangartın Bostancı’da sıktığı kurşun yüksek bir dağa tırmanan yalnız dağcının geleceğe miras bırakacağı yankıydı. Bostancı’da avangartın namlularından ateşlenen kurşun salvoları savaşkan devrimciliğin şövalye türküsünü bestelemişti. O günlerde Türkiye Devrimi 80’ yenilgisinin kirli kanını henüz damarlarından atamamış, 90’ların devrimci çıkışı karşı devrim tarafından ezilmiş ve SSCB’nin intiharı ile psikolojik üstünlük tüm yerkürede oligarşinin güçlerine geçmişti. 91’ çöküşü ve işçi iktidarının platonvari intiharının yarattığı kaçış çizgileri; devrimci komünizmi erozyona uğratıyor, komünizmin bilinci ve eylemi tarafından onlarca yıl önce mahkûm edilmiş ne kadar liberal maskaralık varsa sosyalistlere tekrar çizgi belletiyordu. Oligarşi ve devrimin güçleri arasında sürdürülen asimetrik savaşın tüm kural ve kaideleri unutulmuş, siperler terk edilmiş ve “yasalcılık” zemini en kallavi kaçış çizgisi olarak belirlenmişti. Yasalcılıkzemini kaçış istikametiydi, bunun için ideolojik intihar ve tasfiye süreci tüm solu etkisi altına almış; Kuruçeşme toplantılarında ilan edilen teslimiyet çizgisi giderek etki alanını genişletiyordu. 

Yasalcılığa demir atma eğiliminin giderek kuvvetlendiği, tasfiyeciliğin meşruluk kazandığı günlerde Bostancı tüm bunlara karşı ilan edilmiş bir manifestoydu. Bu topraklarda Kızıldere ve 71’ kopuşunun en genel ruh hali ile doğmuş ve devrimci damarı var etmiş devrimci savaş çizgisine gelecekten yanıt veren bir çıkıştı. Devrimciliğin kuşatıldığı günlerde bir yarma harekâtı ile psikolojik ablukayı dağıtmış, Bostancı’dan, Kobane’ye uzanacak olan devrimci savaş çizgisinin işaret fişeği olmuştu. Oligarşinin surunda açılan bir gedik, bu topraklarda devrimin savaşçılarının asla tükenmeyeceğini gösteren bir kıyamdı.

Lenin’in metnindeki tek özne yüksek dağlara tırmanan avangart değildir, dağın eteklerinde onun tırmanışını izleyenler de olay yerindedir. Lenin “Aşağıdan gelen sesler art niyetli bir sevinçle çınlıyor. Hiç gizlemeden kıkır kıkır gülüyor ve acayip sesler çıkarıp bağırıyorlar…” der. Aşağıdan gelen sesler avangartın düşüşü için sabırsızdırlar. Bostancı kıyamının manifestosu oligarşinin saflarını tedirgin etmekle kalmadı, sureti devrimden görünüp de kendi ikballerinin karşı devrimde yattığını bilen reformist-tasfiyeci çizginin tüm nefretini de üzerine çekti. Avangart hedef alınmaya alışkındır. Devrimcilik kılığına bürünmüş kimler varsa Bostancı’nın öfkesinin sahiciliğinde kendi kalpazanlıkları ile karşılaştılar. Oligarşinin devrimciler aleyhinde çalışmış karşı-propaganda aygıtının gönüllü piyadeliğini üstlendiler. Devrimin avangartının karşısında karşı devrimin karalama kampanyasının “öncülüğüne” soyundular. Savaşamayanlar, savaşçılardan nefret ederler. İnsanlığın kendisiyle alakalıdır, ne kadar büyük duyguları varsa da insanlığın; düşkünlerin, kaçakların, tasfiyecilerin şahsında en alçak özellikleri de sergilenir. Sergilenmiştir.

Tarih geçmişteki yankılardır. Olaylar ve momentler sakladıkları kuvveti hemen açığa çıkarmazlar. Yankı sürer. Her yankı gelecekteki mirasçısının peşindedir ve anlamı ancak o zaman zuhur eder. Kızıldere’den 15-16 Haziran kıyamına, tarihin yankıları anlamlarını onlardan kuvvet alan iradelerde buldular. Bostancı, devrimciliğe biçilen kefeni yırtmış; buzu kırmış ve bir yolu açmıştı. Komutan Yılmazkaya’nın devrimci savaş çizgisi ve manifestosu yasaklı 1 Mayıs alanında sökülen kaldırım taşlarında, Gezi kıyamının kitlelerinde ve Kobane’yeakan nehirde kendi anlamını buldu. Komutan Yılmazkayadevrim serüvenimizin yeni avangart savaşçılarının ilkiydi, devamı geldi. Binler, devrimimizin girdiği yeni atılım sürecinde silaha sarıldı ve daha önce hiç gidilmemiş patikalara doğru yola çıktılar. Çağımızın avangartları, sıra neferleri hiç keşfedilmemiş yüksekliklerde bugün de çarpışmayı sürdürüyor.

Komutan Yılmazkaya’nın Bostancı Manifestosu salt pratik bir süreç değildi. Yılmazkaya, eline geçirdiği düşman telsiziyle Türkiye devriminin teorik hattını da deklare ediyordu. Komutan Yılmazkaya ve devrimin avangartı Devrimci Karargâh müfrezesinin somutlaştırdığı tarih bilincini de haykırıyordu. Şeyh Bedreddin’lerden Thomas Müntzer’leresavaş sürüyordu. Bu teorik hattın ilanı Anadolu devrimi ile Kürt devrimini birleşik savaş zemininde cepheleştirmeyi; devrimci solun içine girdiği sosyo-psikolojik çökkünlüğü rönesansa uğratmayı ve kökleri bu toprakların tarihinin en derinlerine kadar inen çelikten bir tarih bilincini program olarak belirlemişti. Komutanın anons ettiği program bugün devrimin birleşik güçlerinde somutlaşmıştır ve Bostancı Manifestosunun savaş çizgisinde keşfedilmemişe doğru ilerlemektedir. 

Bugün yerküre korkunç sarsıntılar geçiriyor. Tek kutuplu anglo-siyonist dünya sistemi parçalanıyor ve egemenler arası kamplaşma derinleşiyor. Dünya’da tek merkezde toplanan güç bugün birden çok merkeze kayıyor ve merkezler arası sismik sarsıntılar biz devrimcilere müthiş olanaklar yaratıyor. Bugün üçüncü evren savaşı başladı ve çeşitli cephelerde, çeşitli boyutlarda yoğunlaşıyor. Anglo-siyonist emperyalizmin açtığı cephenin en ileri karakolu olan Türkiye’de devrimcilik yapan bizler, savaşın en ön cephesindeyiz. Donbass’dan Basra’ya uzanan üçüncü evren savaşının en kritik cephesi Avrasya’ya doğru uzanmış bir NATO kaması olan Türkiye. Lenin bir zincir en zayıf halkası kadar kuvvetlidir der. Biz, Türkiye ve Kürdistan topraklarının devrimcileri olarak o zinciri en zayıf halkasından koparmak zorundayız. Bugün Türkiye’nin anglo-siyonist emperyalist sistem içindeki varlığı, Gazze’ye düşen bombaların, Hazar ötesi topraklara uzanan koridorun ve kuzeyde Ukrayna kilidinin açmanın garantörüdür. Bugün Türkiye kalesinin zapt edilmesi demek, hiç kuşkusuz anglo-siyonist sistemin derin bir krize girmesi demektir. Bu verili koşullar içinde birleşik devrimin güçleri kaderlerinden kaçamaz. Bu kaderden kaçmak demek dünya halklarına ihanet demektir.

Emperyalist-kapitalizm bir sıkışma ve patlama momentine doğru süratle giderken, Türkiye’de sol Bostancı Manifestosu’nun kırdığı kuşatmaya benzer bir teslim alma operasyonu ile karşı karşıyadır. Düzeniçileşme ve oligarşinin klik savaşına gönüllü kulluk olma yönündeki hevesler dramatik olarak artmıştır. İdeolojik çöküş NATO oylamalarının “önemsenmeyişinde” belirginleşmiştir. Solun sosyo-psikolojik çökkünlüğünü kırıp geçecek ve devrim güzergahında yeni rönesanslar yaratacak barbar savaşçılara bugün hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyulmaktadır.

Son olarak; Lenin devam eder ve şöyle der; “İyi ki hayali dağcımız, tarif ettiğimiz koşullar altında, tırmanış düşüncesinin bu “gerçek dostları”nın seslerini duyamıyor, yoksa büyük ihtimalle midesi bulanabilirdi.”, bugün avangartyoluna kararlılıkla devam etmektedir. Düşmanın uğultularının erişemeyeceği yüksekliklerde ya bir yol bulmanın ya da bir yol açmanın arayışçılığı sürüyor.

Paylaşın