Gündem, Slider, Umut Yazıları

Oportünist temaşa- Ethem Güney

Oportünizm kıldan ince kılıçtan keskin bir sırat köprüsüdür, diyor Doktor Hikmet Kıvılcımlı. 1970 sonbaharında yayınlanan (yazım tarihinin de bunun 5-6 ay öncesine uzandığını biliyoruz) “Oportünizm nedir?” kitabında “hem aşırı yalın hem aşırı karmaşık” bu meseleyi tahlil ediyordu. Doktor’un yaklaşımı ve tahlilleri, Türkiye Solu sahasında kendisini deneyleyebilecek yeni malzemeler bulma kıtlığına hiç düşmedi. Her dönemeçte, egemenlerin her yeni oyun kuruşunda yer kapmak isteyen unsurlar onun oportünizm tariflerini karikatürvari bir aynılıkla sahneledi. Bugün de egemenler arası saray oyunlarını müthiş bir temaşa içinde izleyen oportünistler yönetmenden rol bekleyen ikinci sınıf artistler gibi tekrar boş avuçlarına bakıyorlar. Masadan kalktılar, saray oyunları ve burjuvazinin kirli siyasetinin fesat ve fısıldaşma döngüsünün sonucunda da tekrar gerisin geriye oturdular. Bu son derece hızlı geçen 48 saat içinde olan bizim demirbaş oportünistlerin yazıp çizdiği derinlikli analizlere oldu. Onlar da tarihin çöplüğünü boyladılar.

Neler yaşanıyor? Şu “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” yurt toprağında henüz bu ay içinde devletin örtbas rakamlarına göre 45 bin kişi betona gömüldü. Bu sırada da Gladyo Kraliçesi, Suriye iç savaşının teorisyeni, IMF komiseri ve Rifkin-Acemoğlu kurmaylığının özneleri olduğu, yüksek oranda sermaye yoğunluklu İstanbul burjuvazisinin programını uygulamak isteyen “Millet İttifakı” kendi içinde bir drama sahneledi. Betonların arasından cesetlerin bölünmüş bir şekilde çıkarıldığı, kepçelerin parmaklarından insan parçalarının sarktığı görüntüler hâlâ taze ve sürüyor. Burjuvazi ve kokuşmuş tefeci-bezirganlar ise toplu mezarların üzerinde en aşağılık saray entrikalarını çevirip TC Devleti denen o “Halil İbrahim sofrasından” yağlı bir alan parselleme kavgasına tutuştu.

Burjuvazinin, Türkiye egemenlerinin bu halk düşmanlığı şaşılacak şey mi? Kesinlikle değil. Depremin yerle bir ettiği topraklarımıza gelip bir avucu doldurmayacak timsah gözyaşlarını döktükten sonra entrikalarına apar topar devam ettiler. Burjuvazi “kendi gündemine” kısa bir devre arasından sonra döndü. TC devletinin deprem ile birlikte komünist, örgütlü bir müdahale ile içine girebileceği derin varoluşsal kriz gündemi de Gladyo Kraliçesinin magazini ile berhava edildi. Bütün gözler artık bu “fısıldaşmalar” ve bizi “kurtaracak” olan yeni cumhurbaşkanı adayının üzerinde. Artık kimse çadır tüccarı bürokratları veya toplu mezarları konuşmuyor. Orada, halkın yanında yine yalnızca bir avuç komünist kaldı.

Komplo, Fransızca “fısıldaşanlar” anlamına sahip bir kökten gelir. Fısıldaşmak eyleminde ve fısıldaşanlar arasında cereyan eder. Burjuvazisi mütemadiyen fısıldaşır. Küresel ve yerel savaş kurmaylıkları “fısıldaşarak” plan ve program belirlerler. Bu plan ve programın birçok sureti vardır. Sosyal demokrat veya başka türlü suretler küresel burjuvazinin ve yerel egemenlerin savaş programı için seçilir. Bu savaş halklara ve işçi sınıfına karşı açılmıştır. Oportünist sol ise burjuvazi ile o veya bu şekilde tamamen açıktan yahut ürkekçe “fısıldaşmak” ister. Oportünistler, burjuvazi ile bu Fransızca kardeşliği tesis için çırpınıp dururlar.

Şaşırmamız gereken yere vardık mı? Demirbaş oportünistlerimizden devrimci sınıf duruşu bekleyecek kadar saf değiliz, ancak sosyalizm sırasına girip “diğer herkes gibi” gözükme piyesinde post gösterenlerden haysiyete benzer bir şeyler bekliyorduk. Son 48 saatte demirbaş oportünistlerin sahnelediği performans, bizim haysiyete uzaktan, en azından silüet olarak benzeyen bir tavır görme beklentimizi de suya düşürdü. İşin bu kısmına, oportünistliğin bu derece “heyecanlı” ve de canhıraş yapılmasına hayret ettik.

Demirbaş oportünistler halk arasında “kendini ağırdan satma” denen mimik halini bile göstermediler. Rifkin-Acemoğlu kurmaylığını toparlayıp, Amerikan kürsülerinde “Ukrayna’nın yanında savaşmalıyız” diyerek stratejik dehasını gösteren Kılıçdaroğlu’nu en şık elbiseleri ile karşıladılar. Belki birkaç belediyeden kadro, belki milletvekilliği belki başka dünyevi bir rızık peşinde sıraya girdiler. Gladyo Kraliçesinin müsameresi onları heyecana gark etti. Faili meçhul cinayetler ile inşa ettiği kariyeri ile devlet sınıfları arasında hak ettiği 6’lı masa koltuğunu terk eden Meral’in yerine bakarak “acaba” dediler. Meral Akşener masadan kalkar kalkmaz oportünist saflarda şampanyalar patladı. Burjuvazi kliklerinden birinin krize girmesi bizler için keyif vericidir, çünkü bu krizden devrimci olanaklar çıkarmak için fırsatları düşlemeye başlarız. Ancak oportünistin sevincinin sebebi başkadır, o (o an için tasfiye edilmiş gibi görünen) oyundan çıkan burjuvazi unsurunun yerine taliptir. Bunun abartılı sevinci ile çıldırır. Çünkü “hayatını” kurtarmıştır, bir yere kapak atabilecektir. Üstelik sözüm ona oyundan çıkan İyi Parti, tam tamına bir devlet partisidir.

Burjuvazinin, devlet sınıflarının masasına oturmak öyle kolay değildir. Evvela “Ağar’ın yükselttiği” çıtayı aşağıya indirmeyen bir kariyer ile yarışacaksın. Bu yarışın sonunda devleti ikna edersen yerini hazır ederler. Yoksa yine ve yeniden umutlanıp utanırsın.

Halkların, emekçilerin siyaseti ve bu siyasetin hedefi ile tefeci-bezirganların, burjuvazinin siyaseti bağdaşmazlar. Sol oportünizm ise bu iki düşman kamp arasında bir kesişim kümesi kazmak ister. Onun işi göle maya çalmaktır, emperyalist kurmaylık konjonktürel olarak kimi zaman göle çalınan mayanın “tutarmış” gibi olmasına müsaade eder. Hepsi budur. Sol oportünistler ise sureti haktan görünüp batılın masasından yer talep ederler. Bu talepleri, bireysel varoluşları ile de ayrıksı değildir. Zira onların yaşamları devrimci bir biyografi değil, kariyer cv’sidir.

Doktor Hikmet Kıvılcımlı lafı dolandırmaz. Girizgâh kısmında bahsettiğimiz “Oportünizm Nedir?” kitabında sade bir tanım yapar: oportünizm, sınıf yerine zümre çıkarına sapıştır. Bugün oportünistler, yine Kıvılcımlı’nın tarifiyle en cüretkâr, en açık oportünizmi sergiliyorlar. Bu oportünizm işçi sınıfının “özgüç” olma halinin reddiyesidir. Biraz daha genişletelim. Mevcut TC konjonktüründe şok saldırı ile dibe çakılan emekçi kitleler ve yoğunlaşan faşizm ile sürekli ve asimetrik bir savaşın tarafı olan Kürt halkının devrimci çekirdeğinin reddiyesi gerçekleşmiştir. TC topraklarında var edilecek bir devrimin bu (ve benzer) saç ayaklarının yerine küskün, bıkkın bir orta sınıf zümre-kümesinin çıkarı onların siyasetinin parolası olmuştur. Meselenin özü budur.

Orta sınıflar da hızla proleterleşmekte ve mülksüzleşmektedir. Bu yeni durumda hızla sistemden uzaklaşan bu zümrenin devrimcileştirilmesi ve saflara eklemlenmesi bir görevdir. Ancak oportünistler özgüç devrimci dinamiklerine dayanmazlar, onların esas dayanağı kültürel ve ideolojik olarak sistemle kopuşmamış bu zümredir. 6’lı masa serencamındaki rezaletin sebebi de bu zümrenin kısa vadeli çıkarına sapıştır. Bu kısa vadeli AKP’yi attan düşürme hedefine sapış, devrimi “tali bir iş” kılmıştır. Öyle ki burjuvazinin “yumuşak geçiş” masası artık onlar için müttefiktir.

Halk henüz ölülerini enkazlardan çıkarmamışken oportünistler eliyle büyük bir suç işlenmiştir. Gladyo Kraliçesi masaya “kumar masası” demiş, itirafta bulunmuştur. İş kumar olunca masa her zaman kazanır, bu bilinmektedir. Masanın sahibi finans-kapital hem krizi çözmüş hem de oportünist solun ahvaline bakarak keyiflenmiştir. Esas kutlama bu sıralar finans-kapital saflarında yapılmaktadır, zira Türkiye devrimcilerinin saflarına bakıp büyük bir zevk içinde ne güzel ehlileştirmişiz demektedirler. Ehlileşmiş, düzen içi “çözümlere” fit olmuş oportünistlerin “çokluğu” bizleri yanılgıya götürmesin. Halkın tufanı bastırdığında, düzenin tüm pisliğini yutacak tufan geldiğinde onlar devrimcilerin gemisine “kapak atıp” kendilerini kurtaramayacaklar. İş o noktaya geldiğinde bin bir suretleri ve oportünistlikleri işlemeyecek.

Paylaşın