Çok sayıda kişi İspanya İç Savaşı’nı İkinci Dünya Savaşı’nın habercisi olarak görmüştü, Ukrayna’daki savaş da esasında NATO ve ABD’nin Rusya’ya karşı başlattığı bir vekâlet savaşı.
Steve Sweenay
Felicia Browne, resim ve heykel ile ilgilenmekten daha kayda değer bir şey bulmaktan bahsediyorsak bu ancak savaşmaya değecek bir şey bulmak olabilir, demişti. Felicia Brown aradığını tam da 1936’da, Katalan Komünist Karl Marx Milislerine katıldığında, Frankocu faşistlere karşı savaşta eline silah alan ilk İngiliz kadın olduğunda bulmuştu. “Londra komünistlerinin üyesiyim ve en az erkekler kadar savaşabilirim” diyen Browne ön cephede savaşan bir dizi kadınlı erkekli tugaydan birine katılmıştı.
Uluslararası Ressamlar Birliği’nde aktif olan Browne birkaç hafta sonra Aragon Cephesi’nde öldürüldüğünde İspanya Cumhuriyeti’ni savunurken özgürlük uğruna canını veren binlerce kişiden biri oldu. Britanya Komünist Partisi’ndeki çağdaşlarının çoğu Browne’ın izinden giderek çetin bir yolculukla İngiltere’den savaşa dâhil olan dört bin kişinin arasında yer aldılar. İspanya’ya gidenlerin hepsi komünist olmasa da komünistler Enternasyonal Tugayların belkemiğini oluşturdular ve dünya ölçeğindeki katılım çabalarının sorumluluğunu üstlendiler.
Yaklaşık olarak altmış üç ülkeden 60 bin kişinin aynı nedenle bir araya geldiği tahmin ediliyor. Bunların yüzde 80’i komünistlerdi ve katılan gönüllülerin yaklaşık dörtte birinin de Yahudi olduğu düşünülüyor. Enternasyonal Tugaylar Ukrayna Bölüğü Taras Şevçenko –ünlü devrimci ulusal şairin ölümünden sonra bu ismi almıştı- o dönem Polonya sınırları içinde yaşayan Ukrayna vatandaşlarından oluşuyordu.
1936 yazında Franco güçleri Madrid’de iktidarı devirdiğinde şimdi bir Ukrayna kenti olan Lviv’deki antifaşist eylemler caddelerde polisle göğüs göğse çatışma halini almıştı. Bu eylemli yazın bir bölümünde, Lviv Antifaşist Kültür Emekçileri Kongresi bir halk cephesi kurmak amacıyla işçilerle entelektüelleri birleştirmek için silahlandı. Kongre, ulusal sorun, eşit dil hakkı gibi bir dizi mevzuyu tartışıp militarizmi ve burjuva milliyetçiliğini reddederken bir yandan da fabrikalarda toplantılar örgütleniyordu. Kenti Kızıl Lviv’e dönüştürme hayalleri yıkılırken Kongre ile bağlantısı olanlar kaçmak zorunda kalmış modern Ukrayna’yı temsil eden komünist gazeteler yasaklanmıştı.
Aynı yılın sonlarında İspanya Cumhuriyeti’ni destekleyen kitlesel gösteriler gerçekleştirilirken işçiler Enternasyonal Ukrayna Tugayları saflarına katılıyorlardı. Çoğu Batı Ukrayna Komünist Partisi üyesiydi ve bölüğün komutanı Yuri Velkanoviç 1938’de Ebro Savaşı’nda öldürüldü. 1982’de şimdi Ukrayna kenti olan Lviv’de onuruna bir anıt heykel inşa edildi. Ancak 2015’te anıt heykelin başı kırıldı ve iki yıl sonra da şiarı “komünistlere ölüm” olan neo-Nazi C14 grubunun üyelerince anıt heykel tümüyle yıkıldı.
Çok sayıda liberal ve medya kuruluşu İspanya İç Savaşı ile Ukrayna’daki mevcut çatışma arasında karşılaştırmalar yapıyor. Guardian bu bağlantıyı, Ukrayna’daki yabacı savaşçılar saflarına katılımın İspanya İç Savaşı’ndan beri uluslararası tugayların en dikkat çekici örneğini oluşturduğunu söyleyerek, kuruyor. ABD gazetesi Foreign Policy ve New European da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin “dünya vatandaşlarına” ülkesinin ayakta kalması için verdikleri savaşa katılmaları için yaptığı çağrıda, bezer tınılar buldular. Ancak bu türden karşılaştırmalar ilginç olsa da başarısızlığa mahkûm.
1936’da İspanya’ya gidenler cumhuriyeti korumanın ötesinde faşizmin tüm Avrupa’ya yayılmasını engellemeye çalışıyorlardı. Gönüllülerin bileşimi mücadelenin ideolojik derinliğini gösteriyordu. Hitler Almanya’sının ve Mussolini İtalya’sının silahlarını ve desteğini almış bir askeri güce karşı savaşıyorlardı.
Ukrayna’da gönüllüler –ki böyle adlandırılmalarının doğruluğu da tartışmalı- faşistlere karşı değil faşistlerin yanında savaşıyorlar. Azov Taburu ve diğer neo-Nazi güçler, Batı basınında tehlikeli ve ahlaksız etkinlikleri önemsizleştirilerek verilse de Ukrayna’da önemli bir rol üstlenmeye devam ediyorlar. Ve İspanya’daki gönüllüler savunmaya geçen solcu bir hükümete destek için toplanırken aynı şeyi Zelenski’nin Ukrayna’sı için söylemek pek kolay değil. Batılı hükümetler ve medya kuruluşlarınca bolca övgüye mazhar olsa da Zelenski’nin başkanlık ettiği hükümet ilericilikten fazlasıyla uzak.
Neo-Nazizm’in yayılmasına izin verilirken bağımsız medya kuruluşları tüm ülkede kapatıldı. 1930’larda No Pasaran- Geçit Yok sloganıyla Enternasyonal Tugaylarda toplanan komünistlerin Ukrayna’da bugün karşı karşıya kaldıkları uygulamalar, üyelerinin hapishanelere konması, gazetelerinin kapatılması ve 2015’ten beri de partilerinin yasaklanmış olması. Muadilleri –Rusya Federasyonu Komünist Partisi- Ukrayna’nın Nazizm’den arındırılması için ülkelerinin müdahalesini destekliyor.
Aslında Rus Devlet Duma’sında Başkan Vladimir Putin’e, Donetsk ve Lugansk bölgelerinin bağımsız cumhuriyetler olarak ayrılmasını tanımak üzere harekete geçilmesi için gündem önerisi yapanlar Komünist Partili vekillerdi. Parti üyeleri 2014’ten beri faşizme karşı savaşan milislere katılarak Donbass bölgesindeki savunmaya dâhil olmuş ve Donbass halkına 93 ton insani yardım ulaştırmıştı.
CPRF (Rusya Federasyonu Komünist Partisi) Ukrayna’daki çatışmayı, NATO’nun Rusya’ya karşı sekiz yıl boyunca hazırlanarak kışkırttığı bir vekâlet savaşı olarak tanımlıyor. Ve bu iddiaları hiç tartışmasız doğru.
Enternasyonal Tugaylarda yer almak komünistlerin göreviydi Ukrayna’daki çatışmaya katılma süreci ise neo-Nazi Azov hareketi tarafından yürütülüyor. Time dergisinin Ocak 2021 tarihli haberinde, güvenlik danışmanı, eski FBI ajanı ve Azov üzerine çalışan Ali Soufan, son altı yılda Ukrayna’ya elli ülkeden 17 binden fazla yabancı savaşçının geldiği tahmininde bulunuyor.
Şubat’ta savaş patlak verdiğinden beri Zelenski’nin Ukrayna’yı savunmak için savaşa katılma çağrısına yanıt veren ciddi sayıda insan söz konusu; yurtdışındaki elçilikler ve ülke sınırlarındaki merkezler aracılığıyla katılım sağlanıyor.
Son katılım dalgasında altmış üç ülkeden altı binden fazla “yabacı savaşçının” Ukrayna saflarında savaşmak için geldiği ve Rusya Savunma Bakanlığı’nın bilgilendirmesine göre de dört yüz tanesinin Mariupol’da neo-Naziler ile konuşlandığı söyleniyor.
Söz konusu çabalar İngiliz Hükümeti Dışişleri Bakanı Liz Truss’ın Ukrayna’da savaşmak isteyen herkese destek verileceği taahhüdü ile teşvik ediliyor. BBC’ye verdiği demeçte “Sadece Ukrayna için değil tüm Avrupa için özgürlük ve demokrasi savaşı veriliyor” demiş olsa da sonradan İngilizlerin çatışmaya katılması konusunda geri adım atması başbakanlık ofisinin bunun yasadışı olduğunu söylemesiyle ilintili.
Çok sayıda kişi İspanya İç Savaşı’nı İkinci Dünya Savaşı’nın habercisi olarak görmüştü, Ukrayna’daki savaş da esasında NATO ve ABD’nin Rusya’ya karşı başlattığı bir vekâlet savaşı. Bu durum geçen cumartesi Times’ın ön sayfasında SAS’ın –İngiltere’nin en seçkin savaş gücü- Ukrayna’da savaşçıları eğittiğini gösteren haberde daha da görünür oldu. Yine de birleri hâlâ Ukrayna’daki savaşı bilinçli bir tahrifatla “halkın savaşı” olarak yansıtmaya çalışıyor.
Bu ayın başında Londra’da, en büyük başlıca sendikaların desteklediği iddia edilen gösteri en fazla 150 kişinin katılımıyla ilgi çekmekten bir hayli uzak kalmıştı. Genel olarak, protesto gösterisine sendikalar uzak durdu, bir kısmı duyuruları paylaşsa da üyelerini harekete geçirmedi ve çoğu da görüntüler karşısında öfkeli tepkilerini ifade ettiler.
Çoğu, ancak asla hepsi değil, marjinal ama yıkıcı bir grup olan, emperyalizmi mazur göstermeye çalışan, Alliance for Workers Liberty’nin (İşçilerin Özgürlüğü İttifakı) destekçileriydi. Katılan protestoculara attırılan slogan “silahlandırın, silahlandırın Ukrayna’yı silahlandırın” ile savaş ve hükümet taraftarlığı öne çıkarılırken gösterinin saati de Başbakan Boris Johnson’ın Ukrayna’da Zelenski’yi ziyaretine denk getiriliyordu.
Savaşa desteği kamçılamak ters tepti ve İngiliz kamuoyunda işler yolunda gitmeyince insanların çoğu bu işin son bulmasını istemeye başladı. Verili koşullarda, toplumun büyük bölümünün doğal olarak Ukraynalıların dramıyla empati yapması gerekirken ortaya çıkan festival havası nedeniyle uzak durmak tercih edildi. Ukrayna ile Dayanışma Kampanyası adı verilen girişimin amacı NATO’yu desteklemek ve İngiliz sendikal hareketinde militarizmi güçlendirmekti.
Savaşı Durdurun Koalisyonu’na yapılan saldırıların nedeni tuhaf bir biçimde yeterince savaş yanlısı olmamalarıydı ve örgüt Rusya’nın beşinci kolu olmakla itham edildi. Çok sınırlı bir katılımın gerçekleştiği yürüyüşteki konuşmasında, eski BBC muhabiri ve Channel 4 ekonomi editörü Paul Mason, Kiev’e daha fazla NATO silahı gönderilmesi kampanyasına öncülük ederken Johnson’ı Rusya’ya yönelik “yaptırımları sertleştirmesi” için gaza getirmeye çalışıyordu.
Hikmeti kendinden menkul insan hakları eylemcisi Peter Tatchell, “faşist Putin devletine top yekûn ekonomik savaş” çağrısı yaparken barış çağrısı yapmanın bir şekilde “Putin ile saf tutmak” anlamına geldiğini söylüyordu. Mavi tıklı liberal Guardian yorumcusu Owen Jones –herhangi bir derin ya da orijinal fikrine rastlanmadı- da İspanya İç Savaşı’nı hatırlatarak bu koşullarda ateşkes istemenin saçmalık olduğunu söyledi. Gösteriye katılamamış olsa da Jones Rusya’nın askeri olarak bozguna uğratılmasını savunuyordu ki bunun yegâne anlamı da sıradan Ukraynalıların acıları sürerken daha fazla savaş ve bir NATO/ABD zaferiydi. Zavallı bir dönek olan eski İşçi Partisi milletvekili “Soldaki tüm Putin yancıları nereye si…r oldunuz?” diye soruyordu.
Emperyalizmin bu kullanışlı aptallarına, acıklı çağrılarla daha fazla savaş daha fazla yıkım ve daha fazla Ukraynalının ölmesini isteyenlere verilen cevabın yükselen sesinde, sizinle değiliz, deniyordu. Savaş çığırtkanı tutumları tahmin edilebilir nedenlerle İngiliz kamuoyu ve sendikalarca kesin bir biçimde reddedilirken genel olarak çatışmanın yaygınlaşmamasını isteyen bir eğilim öne çıktı.
Ukrayna’ya –Batılı güçlerce çoktan beridir muazzam miktarda silah ve askeri yardım akıtılan bir bölgeye- daha fazla silah gönderilmesi talebinin felaket ve daha fazla acının reçetesi olduğu görülebiliyor. Böylesi bir yaklaşımın tehlikeleri yakın tarih göz önünde bulundurulduğunda açıkça fark edilebilir.
Savaşın başında Morning Star’daki bir başyazıda eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Afganistan modeli diye anılan politikayı şevkle savunmasına dikkat çekiliyordu. MSNBC’deki bir söyleşide izleyicilere 1979’daki işgalin ardından “esasında, iyi motive olmuş, yeterli finansal ve askeri desteğe sahip direnişçilerin Rusları ülkeden defettiğini” söylüyordu. Ancak bahsettiği savaşçılar zaman içinde Taliban’a ve cihatçı El Kaide’ye dönüşen mücahitlerdi. Clinton yarım ağızla radikal İslamcıları silahlandırmanın “başka öngörülmeyen sonuçları” olduğunu söylediyse de bu durum Ukrayna’ya daha fazla silah gönderilmesine ilişkin hararetli desteğini engellemedi. Kuşkusuz Clinton gibiler bu tür hareketlerin sonuçlarını ve geri tepme ihtimallerini umursamıyorlardı. Silahların açıkça neo-Nazilerin eline geçmesinin önemi olmadığı gerçeğini de geçen ay İngiliz James Heappy dillendirdi.
Emperyalist devletlerin vekil güçler kullanmak konusunda Suriye’den Latin Amerika’ya uzun bir geleneği var ve bugün de Ukrayna’da Azov’u Rusya’ya karşı tek kutuplu dünyayı savunmak üzere hücum kıtası olarak kullanıyorlar.
Barışa giden yol, Minsk Anlaşması’nı uygulamaya sokarak, Donetsk ve Lugansk’ın özerkliğinin güçlendirilmesini mümkün kılmaktan, Ukrayna’nın tarafsızlığını koruyarak ve NATO’nun saldırgan yayılmacılığına son vererek Rusya’nın meşru güvenlik kaygılarını görmekten geçiyor. Ancak bu yol bile isteye Washington ve askeri endüstriyel kompleksi tarafından tıkandı; geçen hafta Pentagon tarafından sekiz silah firmasının bir araya getirilmesi önceliklerinin ne olduğuna ilişkin belirgin bir emareydi.
Rusya’yı yormak için çatışmanın uzatılması tehlikesi, Batılı güçlerin bir taktiği olarak öne çıkarken Ukrayna sınırlarının dışında bir savaş sarmalının oluşmasının önü açılıyor. İçten içe yanan bir dizi çatışma kolayca alevlenebilir ve yüzlerce, binlerce ölüme ve tarifsiz acılara neden olabilir.
Bugün barış isteyenlere düşen görev savaş tacirlerinin tahriklerine kapılmadan acil ateşkes ve barış müzakeresi öngören bir yaklaşımı uygulamaya koymaktır.
Steve Sweenay İngiltere’de yayımlanan yegâne günlük sosyalist gazete Morning Star’ın uluslararası haberler editörüdür.
Bu makale 20 Nisan 2022’de Al Mayadeen English’te yayımlanmıştır ve Hülya Osmanağaoğlu tarafından Umut Gazetesi için çevrilmiştir. (https://english.almayadeen.net/articles/analysis/ukraine—no-arms-for-natos-proxy-war)